Aspasia: Menderes Irmağının muhteşem kızı

5

Milet/Miletos, Batı Anadolu’da tarihte adı geçen eski kentlerden biridir.

Anlatılara göre, 2500 yıl önce burada doğan bir kız çocuğu, Ege Denizi kıyılarının tarihini etkilemiş, dünya düşünce ve felsefe sistemlerinin gelişmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.

Aspasia idi onun adı.

Bu küçük kız karşı yakaya, Atina’ya götürülecek; güzel ve çok akıllı bir kadın olarak, Anadolu kültürünün Yunanistan anakarasına taşınmasında, yeni düşünsel harmanlar yaratılmasında, tüm dünyayı etkileyen Helen kültürünün biçimlenmesine etkili olacaktır.

O bir kadın ya!

Erkek egemen bir ortamda peşine takılan bir sürü dedikoduyla.

Anadolu halkı arasında söylenen bir söz vardır: “Alımlı koyuna çan takarlar.” Belki de bu ifade tam onu tanımlar!

***

(Milet-Miletos, bugün)

Bugün, Batı Anadolu’da Aydın ilinin Didim ilçesinin Balat köyünün/mahallesinin yanı başında, Söke’ye de yakın bir ören yeri; antik çağ ve öncesinin en önemli Ege kentlerinden biridir Milet.

O çağlarda Büyük Menderes (Meander) Nehri’nin döküldüğü yer Bafa Gölü’nü de içine alan büyük bir körfezdi.

Latmos/Beşparmak Dağları’na dayanan körfezin kuzey ucunda Priene, iç yanında Myus, güney ucunda Miletos, onun da güneyinde Didyma (Didim) vardı.

Nehir yavaş yavaş bu körfezi doldurdu, Bafa Gölü içeride göl olarak kaldı.

İ.Ö. 3500 yıllarından başlayıp 1450 yıllarına kadar Ege Denizi’ne egemen olan, Girit Adası’nda surları olmayan kentler kuran Minos uygarlığını yaratanların Batı Anadolu’ya ulaştığı ilk kentlerin başında gelir.

Santorini Adası Yanardağı’nın patlamasıyla çok zayıflayan bu egemenlik, Yunanistan anakarasından gelen Mykenelier/Helenler tarafından yıkılmıştı.

Milet’e gelen Giritliler, sonra Mykeneliler burada yerlilerle (Helenlerin söylencesel bir halk olan Lelegler dediği), muhtemelen Luvilerle karşılaşmış, onlara karışarak bu deniz kasabasını zengin bir Anadolu kenti haline getirmişlerdi.

İ.Ö. 2. bin yılda adı Hitit dilinde Milata/Milawata, Luvice Milawanda olan kent, Batı Anadolu’yu bir sömürge gibi kullanan Hitit egemenliğine karşı yerli Luvilerle dayanışma içinde olmuş, ancak İ.Ö. 13. yüzyıl sonunda Hitit ordusu tarafından ele geçirilmişti.

Boğazköy-Çorum merkezli Hitit İmparatorluğu İ.Ö. 2. binyılda Anadolu’nun siyasi birliğini kurmuş, güçlü bir devlet yapısıyla; yasaları, yazıları, ordusuyla yüksek bir kültür oluşturmuştu.

Milet’ten daha güneye Halikarnassos/Bodrum’a kadar uzanan, bugünkü Muğla ili topraklarına Hititler muhtemelen “Karkişa”, sonra Helenler Karia diyeceklerdi.

İ.Ö. 1200’ler sonunda Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla Batı Anadolu’da oluşan otorite boşluğundan yararlanan Helenlerin Aiol, İon, Dor boyları Ege kıyılarına çıkmışlar, kıyı kentlerine yerleşmişler, yerli halkla kaynaşıp yeni ve parlak bir uygarlık kurmuşlardı.

(B.Menderes ırmağının denizi doldurması, Bafa Gölünün oluşması)

***

Aspasia, İ.Ö. 470’de Milet’te doğmuştu.

Babası Aksiokhos muhtemelen çok zengindi ve kızına iyi bir eğitim aldırmıştı.

Zaten Milet de birkaç binyıllık varlığıyla ticaret ve tarımın yanı sıra önemli bir kültür merkeziydi.

İ.S. 3. yüzyılda Smyrna/İzmir’de yaşamış ünlü orator/söylevci ve yazar Aelius Aristides onun Karyalı bir savaş esiri olduğunu yazar; ancak bunun doğru olmadığı kabul edilir.

Bir savaş esiri olmadığı açıktır ama Miletli Aspasia’nın; Helen göçleri sırasında buraya İon boyunun yerleşmesine rağmen daha önce ve belki hâlâ burada yaşayan ve daha güneye onların adı verilen Karyalı olabileceği, yani bir Helen olmayabileceği de göz ardı edilemez.

Bugün dil bilginleri, yazılı belgelere dayanarak Karyalıların bir Anadolu dili olan Luvice’ye akraba ya da onun türevi bir dil konuştuklarını bildiriyor.

***

Atinalı bir soylu olan Skambonidaili (antik Atina’da bir semt) II. Alkibiades muhtemelen siyasi nedenlerle, Miletos’a sürgün edildiğinde (İ.Ö. 460) yerli Aksiokhos ailesiyle tanıştı ve büyük kızıyla evlendi.

Aspasia on yaşındaydı.

Sürgün bitince Alkibiades karısını ve baldızı Aspasia’yı alarak Atina’ya döndü.

Güzelliği ve kültürüyle eniştesi Alkibiades’in soylu ortamında hemen fark edilmişti Miletli Aspasia.

Ancak Atina yasalarına göre yurttaş kabul edilmiyordu.

O bir “yabancı”, bir “metik” idi.

Atina’da yaşayan ama vatandaşlık hakkı olmayan özgür bireylere “metik” deniyordu.

Metikler ticaretle uğraşan tüccarlar, zanaatkârlar ve göçmenlerden oluşuyordu.

Atina’da kalıcı olarak yaşayabilmek için özel bir vergi (metik vergisi) ödemek zorundaydılar.

Siyasi hakları yoktu, yani oy kullanamaz veya devlet yönetiminde görev alamazlardı.

Erkekler askerlik yapabilirlerdi ama hoplit (savaşçı ağır piyade) olarak değil, destek birliklerinde görev alırlardı.

Aspasia Atina’da soylular arasına kabul edilmesine rağmen bir “metik”, bir yabancı, Anadolu kızıydı.

(Aspasia’yı gösteren temsili bir resim)

***

Aspasia hakkında tam, açık bir biyografi yoktur.

Tartışılan kişiliği hakkında birçok yazarın onu takdir eden ya da aşağılayan anlatısı vardır.

Onun hakkındaki genel bilgiler, Aspasia’dan 600 yıl sonra yaşamış (İ.S. 46 – 120?), Helen tarihçi, biyografi ve deneme yazarı Plutarkhos’dan alınır.

Eniştesi Skambonidaili Alkibiades’in korumasında Atina’da özgür bir yabancı olarak yaşayan Aspasia’nın evi Plutarkhos’a göre giderek Atina’nın entelektüel merkezine dönüşmüştü.

Hatta Plutarkhos’a göre, Atinalı erkekler eşlerini Aspasia’nın konuşmalarını dinlemeleri için onun evine getirirlerdi.

Aspasia’nın yaşamı, belki de insanlık tarihinde büyük etkilere yol açan gelişmeler, Atina’nın soylu ve akıllı genci Perikles’le tanışmasıyla değişti.

***

(Perikles)

Atina’nın köklü ailelerinden birine mensup Perikles İ.Ö. 495-429 yılları arasında yaşamış Helen politikacı ve generaldir.

Atina’nın yaklaşık 32 yıl baş yöneticiliğini (Arkhon) yaptığı dönem, Atina’nın “altın çağı” olarak adlandırılır.

Bu dönem aynı zamanda demokrasinin sistem haline getirildiği, sanatçıların eşsiz eserler verdiği dönemdir.

Bugün dahi tüm dünya okullarında adları ve eserleri öğretilen; Sokrates, Protagoras, Elealı Zenon, Anaksagoras, Georgias gibi filozoflar, Sophokles, Euripides, Aiskhylos, Aristophanes gibi oyun yazarları, Phidias gibi bir heykeltıraş ve mimar onun döneminde yaşadı.

İnsanlık hâlâ onların dünyaya bakışı ve olguları yorumlayışından, tiyatro oyunlarındaki insani uyarılardan, mimari ve yontuculuktaki yaratıcılıktan ilham alıyor.

Bütün bu gelişmelerin arkasında muhtemelen Sokrates gibi büyük bir düşünürü bile etkileyen Anadolu kızı Aspasia vardı.

Bir “metik”/yabancı olduğu, Atina vatandaşı olmadığı için Aspasia Perikles ile evlenemedi ama onun hep yanında bulundu ve ona bir erkek evlat verdi (İ.Ö. 440).

***

Aspasia, hem düşünsel hem de siyasal anlamda Atina’da derin bir iz bıraktı.

Dolayısıyla dünya kültüründe de etkili oldu.

Eğitimli oluşu ve eğiticiliği; bilgeliği ve bilgiye önem verişi, özellikle retorik/güzel konuşma ve ikna etme konusundaki müthiş yeteneği, felsefi açıdan büyük Sokrates’i etkilediği gibi evrensel düşünce sistemlerinin oluşmasına katkı sağladı.

Bazı tarihçiler, Sokrates’in öğrencisi Platon’un (Eflatun) aktardığı diyaloglarında kullandığı diyalektik yöntemi geliştirirken Aspasia ile yaptığı söyleşilerden esinlendiğini savunur.

Perikles’in Peloponnesos Savaşları denen Atinalılarla Spartalılar arasında yapılan savaşta ölen Atinalı askerlerin cenaze töreninde yaptığı (İ.Ö. 431) ve günümüzde dahi coşkunluğu anılan muhteşem konuşmada Aspasia’nın düşüncelerinden etkilendiği, hatta bu söylevi onun hazırladığı söylenir.

Perikles, Atina’da doğrudan demokrasiyi güçlendiren ve halkın yönetime katılımını kolaylaştıran adımlar atarken yine Aspasia’nın önerilerinden yararlandığı öngörülür.

(Aspasia’yı Sokrates ve Perikles’le tartışırken gösteren temsili bir resim.)

***

Bu büyük devlet adamının gerçekleştirdikleri, bugün dahi birçok ülkede yapılamayan demokratik reformlardı.

Daha önce sadece zengin yurttaşlar tarafından yürütülen devlet görevlerine fakir vatandaşların da katılmasını sağlamak için kamu görevlilerine maaş bağladı.

Özellikle Halk Mahkemeleri’nde görev alan jüri üyelerine ödeme yapılmasını sağlayarak doğrudan demokrasinin gelişmesini sürdürdü.

“Ekklesia” denilen Halk Meclisi’ni güçlendirdi, tüm vatandaşların yasalar hakkında oy kullanabildiği bir meclis haline getirdi.

Halk Meclisi’nin yetkilerini artırarak halkın yönetime katılımını teşvik etti.

Böylece önemli kararlar artık daha geniş bir yurttaş kitlesinin onayıyla alınıyordu.

Arkasında ve yanında Miletli Aspasia bulunan Perikles, Atina demokrasisinin en büyük savunucularından biri olarak tarihe geçti.

Onun reformları, sadece Atina’nın altın çağını yaratmakla kalmadı, aynı zamanda modern demokrasinin temel taşlarını da attı.

Bugün bile Perikles’in demokratik idealleri, özgürlük, eşitlik ve yurttaş katılımı gibi kavramlarla anılıyor.

(Aspasia ve Perikles)

***

Atina toplumu o çağda eril bir toplumdu.

Kadınların toplumsal yaşamdaki yeri genellikle ev içi rollerle sınırlıydı: Ev işleriyle ilgilenmek, çocuk doğurmak ve yetiştirmek, dış dünyayla fazla temas kurmamak gibi.

Zengin kadınlar, evlerinde kapalı yaşar ve kamusal alanlarda fazla görünmezdi.

Fakir kadınlar ise pazarda çalışabilir veya zanaatkârlık yapabilirdi.

Kadınlar, Atina demokrasisinde resmi bir siyasi role sahip değildi:

Ekklesia (Genel Halk Meclisi), Boule (Yerel Konsey) ve mahkemelerde görev alamazlardı.

Oy kullanma, devlet işleri ve mahkemelerde savunma yapma hakkına sahip değillerdi.

Kadınlar genellikle erkeklerin vesayeti altında yaşardı; önce babalarının, sonra eşlerinin, dul kaldıklarında ise erkek akrabalarının denetimi altına girerlerdi.

Yalnız din işlerinde önemli işlevler üstlenirlerdi.

Perikles birçok demokratik reform yapmıştı ama bu yenilikler erkekler içindi.

Perikles’in demokrasisi, “erkek yurttaşlar” için özgürlük sağlarken, kadınları ve köleleri kapsamayan bir sistem olarak kaldı.

Bugün de toplumsal bağlamda kısıtlı olsa da eldeki özgürlüklerin ne kadar çok mücadeleyle elde edildiği ortada.

***

(Aspasia)

Böyle bir toplumsal ve siyasal koşullar ortamında, Anadolu’dan gelip aklı ve kişiliğiyle Atina’da kendine yer edinen, dünyada gelmiş geçmiş en büyük yöneticilerden biri olan Perikles’e hem danışmanlık hem de eşlik yapmıştı Aspasia.

Kolay mıydı, o zamanın en zengin şehrinde, bilgelerin, bilginlerin, sanatçıların uğrak yeri olan bir evde yaşamak, kentin en güçlü adamıyla birlikte hayatı paylaşmak

Aspasia tabii ki birçok düşman edindi.

Hakkında söylenmedik söz kalmadı.

Kadındı ya!

Evine erkeklerin gelmesinden, toplantılar yapılmasından dolayı “hetaira”, zenginlere genelev çalıştıran kadın denildi ona.

Hâlbuki onun hemcinsleri insan yerine bile konmuyordu Atina’da.

Ne fahişeliği, ne metresliği, ne cariyeliği kaldı!

Perikles’in nikâhsız eşiydi ya: Bir “metik/yabancı”, bir “kadın”!

Perikles’in siyasal rakipleri öçlerini Aspasia’yı aşağılamakla almaya çalışıyordu.

Aspasia’nın özgür davranışlarıyla Perikles’i küçülmeye kalkışıyorlardı.

Hiciv ustası, günümüzde “Kuşlar” adlı oyunuyla tanınan Aristophanes onu yerden yere vuruyordu.

Sokrates’in öğrencisi olan “Alaycı” (Kynik) felsefenin başlatıcısı Diogenes, Aspasia ve Perikles’e etmediği iftira bırakmıyordu.

Platon, Aspasia’nın zekâsı ve bilgisinden çok etkilendiğini saklamazken, hocası Sokrates, Aspasia ile çok fikir alışverişi yapmış olmasına rağmen eşi Perikles’e saldırmaktan çekinmiyordu.

Felsefe siyasetle çoğu zaman uyuşmuyor, uzlaşmıyor!

İnce düşünce siyasetten her zaman daha fazla incelik ister!

(Aspasia’yı gösteren temsili bir resim.)

***

Aspasia Miletli, Anadolulu bir kadındı.

Doğu Ege Denizi’nin dalgalarıyla oynaşarak büyümüştü.

Menderes nehrinin sularında saçlarını yıkamıştı.

Homeros’un “Asya çayırları” dediği topraklarda kelebeklerin peşinden koşmuştu.

Anadolu kültürüne vakıf babasından almış olmalıydı ilk bilgilerini.

Halikanassoslu/babası Karialı (Anadolulu) olan Herodotos’un dediği gibi Karya kadınlarının erkeklerle beraber savaştığını, cesur ve özgür kadınlar olduğunu görmüştü.

Yine Karialı, Halikarnassoslu olan yörenin Kraliçesi Artemisia Perslerle birlikte olup gemilerinin başında, Atinalıların başını çektiği Helenlere karşı cesurca savaşmış ama yenilmişti (İ.Ö. 480).

Anadolu kanı vardı damarlarında!

Belki de onun kahramanlıklarını dinlemekle geçmişti çocukluğu Artemisia’nın.

Atina’ya yerleştiğinde, kadınların duvarlar arkasında saklandığını görünce onlara uymamıştı tabii ki.

Anadolu insanı olan kimliğinden vazgeçmemişti.

Kadınları aşağılayan bir ülkede, başı dik, çağın en akıllı sayılan erkeklerine eğitmenlik yapmıştır.

Onların ufkunu açmıştı.

Kenti değiştiren, insanlığın gelişmesine kapı açan uygulamaların belki de yaratıcısı olmuştu.

(Mutemelen Atina’da Aspasia’nın evine benzer bir ev)

***

Antik çağ tarihçisi Plutakhos’a göre Aspasia’nın ünü o kadar yayılmıştı ki Pers Kralı II.Darius’un Anadolu Satrapı (Valisi) olarak atadığı oğlu genç Kyros en gözde cariyesine onun adını vermişti.

O zamanlar Milet, Karya dahil bütün Anadolu Perslerin/İranlıların egemenliği altındaydı.

Genç Kyros, babası ölünce yerine geçen ağabeyini tahttan indirmek için İran’ın üzerine yürümüş, yanına, bu seferi anlattığı ünlü Anabasis’in yazarı ve komutan Ksenophon önderliğinde paralı Helen askerlerini de almıştı. Ancak Kuzey Mezopotamya’daki savaşta ağabeyine yenilmiş ve öldürülmüştü (İ.Ö.401).

***

Ne yazık ki Artemisia’nın bize yazılı bir eseri kalmadı.

Onu sadece o çağda hakkında yazılanlarla tanıyoruz.

Kimi yanlış kimi doğru!

Balat köyünün, Didim-Söke’nin, Menderes ırmağının bu muhteşem kızı, doğduğu toprakları, o çağın öbür dünyasındaki cennetten, Elysium’dan gülümseyerek izliyor olmalı şimdi.

Ne evlatlar yetiştirmiş bu topraklar!

Sefa Taşkın

30.03.2025

Karşıyaka/İzmir

admin